DOĞRULARIMIZIN, DOĞRU OLDUĞUNDAN EMİN MİYİZ?
Kafamın içinde dolaşan bu düşünceleri zapt edemiyorum bazen benim gibi olduklarını düşünüyorum yada ben onlar gibiyim uçuk, kaçık, savruk, delice bir özgürlüğe tutsak ama tutsaklığa mahkum .. ellerim ayaklarımdan medet umuyor, gözlerim gönlümden.. saçlarımın her bir teli bir diğer teline küs
Bu nasıl bir isyandır bilmiyorum ama;
gözyaşları damla damla intihar ederken gözlerimden. Canımı acıtan en düşmanca kahkahayı atıyorum aynadakine…
………………………
Hayallerimizdekiler yani kafamızdakiler bize ait olan, bizi biz edenlerdir. O yüzden kendi düşüncelerinizle şekillendirmeyin çocuklarınızı.. eğer her birimiz farklı olmasaydık emin olun bu hayat çekilmez bir hal alırdı. Hayatı bu kadar güzel kılan farklı renklerin bir arda bulunması, hatta ve hatta renklerin birleşerek ortaya yeni renkler çıkarması değil midir?
Bırakın yanlışları olsun emin olun görmediğiniz kadarda doğruları vardır. Hangi birimizin hatası yok ki?
Eğer etrafınızda kusursuz ararsanız, asıl kusurlu olan siz olursunuz bunu unutmayın. Yeter ki hatalarda ders alınabilen kusurlar olsun, yete ki yaptım ama kusurlu olduğunu kabulleniyorum diyebilsin..Bazı anne ve Babaların Gençleri bu kadar sıkmalarını anlayamıyorum. Sanki hiç o yaşları atlatmamış, hiç o yollardan geçmemiş, hiç hata yapmamış gibi. Onları kısıtlayarak, hayatlarına ipotek koyarak onları yönlendirmemelisiniz. Herkesin bir tane hayatı var onunda sırf sizi memnun edecekler diye hem de sizin başkalarını memnun etmeye çalıştığınız memnuniyet için istemedikleri hayatı yaşamaya mahkum etmemelisiniz. Kimisi ben çektim evlatlarım çekmesin derken kimisi de yaşadıklarının aynısını yaşatır evlatlarına ( öğrenilmiş çaresizlik)
Bu ama çaresizliği aşabiliriz, hep beraber üstesinden gelebiliriz. Biliyorum her ebeveyn kendince evladının iyiliğini düşünür onun iyi olmasını ister ama asıl sorun olan KENDİNCE kelimesidir çünkü bize göre olan, kendimizce olan, doğru olan mı acaba diye bir düşünmemiz lazım.
Her şeyin fazlası zarardır bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. O yüzden ne çok kısmak ne de çok serbest bırakmak lazım. Ben çocuk psikiyatrisi değilim, çocuk gelişim uzamanı falanda değilim ama bazı şeyleri görmek yada bilmek için de illa o bölümü okumak gerekmiyor. Örneğin bir Baba babasından gördüğü şeylerin yanlış olduğunu bile bile, zamanında yaşadıklarının ondan neler aldığını ve ona nasıl zorluklar yaşattığını bilerek, kalkıp ta bunu kendi çocuğuna yaşatması ne kadar adil veya da doğru?
Siz bir düşünün..
Elbette ki hepimizin çocuklarımız üzerinde hakkımız vardır ama ölçülü bir hak olduğunu unutmayalım, sınırlarımız olduğunu bilelim.
Elbette ki hepimiz bir şeyleri çocuklarımıza öğretme hakkına sahibiz ama onların alanına müdahale etmeden.
Elbette ki kendimizde istediğimiz bir şeyleri onlarda da görmek isteriz ama zorlamadan, isteksizliklerini hiçe saymadan.
Lütfen kazanmak için heba etmeyelim! Onarmaya çalışırken yıkmayalım! Yanlış sevmeyelim! Ve en önemlilerinden biride, çocuklarımıza saygı gösterelim. Unutmayalım ki saygı sadece büyüklere verilen, büyüklerin hakkı olan bir şey değildir. Saygı, her bireyin hakkıdır…
“ Bir Adım Senden Bir Adım Benden”
Farklı inançlar, farklı yaşamlar ama aynı duygu ve düşünceler.
Gereklilikler, zorunluluklar, kalıplaşmış inançlar ve var olma yolunda atılmamış sakat adımlar!
Biz aslında çoktan tüylerimizi tamamladık, kanatlarımızı oluşturduk, uçmayı da öğrendik ama uçmaya eylemine henüz geçmiş bulunmuyoruz. Buda bizi, yaşadığımız ortamın yabancısı kılıyor, ait olamama hissiyatı ile karşı karşıya bırakıyor ve ne yazık ki böyle olunca kendi benliğimiz ile sürekli bir savaş halinde buluyoruz kendimizi..
Ben size ait değilim. Ben buraya ait değilim. Ben bu zamana bile ait değilim !
Ben kendi inancıma ve kendi benliğime olan saygımla sınanıyorum!
Ben sizin düşüncelerinizle yaşıyor, sizin belirlediğiniz maddeler ile planlıyorum hayatımı!
Ben çocuğum! Ben gencim! Ben yetişkinim… ben… ben…
Hadi gel beraber bulalım kendimizi..
Senden bir adım benden bir adım dedik; yani ben senin beni inandırmana açık haldeyim sende benim seni inandırabilmeme açık halde olmalısın. Biz gerçeğin akıl ile bulunabileceğine inanıyorsak ki bu inanılması gereken bir durum ( koyun sürüsü gibi bir çobana ihtiyacımız yok!) bu durumda neden bize enjekte edilmiş düşüncelerin kölesi olmaktan vazgeçmiyoruz?
Bizi bu kadar akılsız bırakan, kalıplaşmış düşünceleri bir kenara bırakıp, kendi akıl ve irademizle gerçeği, yani kendi inandığımız gerçeği yaşamaya başlasak mı artık?.. Ne dersiniz? Sanırım evet cevaplarına çokça ihtiyacımız var.
Bir yanımız her gün yeni teknolojilerle tanışırken ve onlara açık halde olurken bir yanımızda onlara bir o kadar düşman ve katı. Bir yandan severken bir yandan da nefret ediyoruz yani, aslında ne istediğimizi bilmiyoruz. neye inanmamız gerektiğini bilmiyoruz ama çok bilmiş tavırlarla yüksek yüksek yerlere koyuyoruz kendimizi.
İnançlarımız, varlığımızı bir bütün olarak tamamlıyor olacaksa, bu inanç ve varlık birbiri ile uyumlu bir bütünlük içerisinde olmalı, yoksa varlığımıza aykırı inançlar ile kendimiz yok etme düğmesine basarız ve HİÇ olmaktan geri kalmayız. Peki bu inanç ve varlık nasıl uyumlu olabilir. Varlığımız oluşurken hareket edebilme noktası aklımıza verilmiş ve biz o varlıkla kendi aklımızı kullanmak yerine başkasının düşündüğü ile( hazıra konarak) hareket etmeye kalkışsak uyumlu bir bütün olmayı bırak, zararlı birer beyin olarak etrafımıza olabilecek en büyük afetlerden daha da kötü sonuçlara sebebiyet vereceğiz.
Bu ben düşündürtmüyorum size, başkası da düşündürtmesin. Siz kendiniz bunu düşünecek potansiyeldesiniz.
Sadece düşünerek aklımızı kullanarak gerçek benliğimizin farkına varabiliriz.
Biz kendimize, “Biz kimiz?” diye sorulan sorunun karşısında aciz kalmadığımızda, kendimizi, kendi kimliğimizi yaşadığımızın farkına varırız.
Gerçek cevaplara…