YEMEK GÖTÜRMEK Mİ YOKSA YEMEĞİ GÖTÜRMEK Mİ?
(2)
Son yıllarda ahlakî değerlerimizi yitirdiğimiz gibi maalesef özümüzü, tarihimizi, kültürümüzü, geleneklerimizi ve göreneklerimizi de bir bir yitiriyoruz. Örnek vermek gerekirse bir yakınını kaybetmenin üzüntü ve sıkıntısı içinde olan cenaze sahiplerinin daha naaşı toprağa vermeden yemek telaşına kapılarak cenaze merasimine katılan ve yemek beklentisi içinde olanlara yiyecek-içecek ikramında bulunmak zorunda kalmalarıdır.
Taziyeevi; kıraathane, yemekhane ve ticarethane değil, acının ve hüznün paylaşıldığı yasevidir. Normal zamanlarda yemek ikramı, bizim kültürümüzün vazgeçilmezi, neredeyse kutsalı sayılır. Ancak acı, gözyaşı ve hüzün dolu taziye günlerinde; taziye/yas sahiplerinin ölüsünü düşünmekten, acısını yaşamaktan ziyade gelene gidene yemek hazırlamak, sofra kurmak, ziyafet vermek mecburiyetinde kalmaları ne kadar çirkin/yanlış ve kötü bir adettir.
Cenaze sahiplerinin başsağlığı için gelenlere yemek vermesi veya ölünün üzerinden üç, yedi, kırk veya elli iki gün geçti diyerek yemek hazırlayıp halkı yemeğe davet etmesi caiz olmadığı gibi tahrîmen mekruhtur ve bid‘atün müstekbihetün/kötü bir bid’attir. (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 2/240) Her hâlükârda taziye yemeğini yemek ya mekruhtur ya da haramdır. (Mustafa el-Hin, Mustafa el-Buğâ, Ali el-Şerbeci, el-Fıkhü’l-menhecî ’alâ mezhebi’l-İmâm eş-Şâfiî,1: 263)
Taziyeye gelenlere düğün yemeği gibi yemek sofraları hazırlamak suretiyle ‘’matem günlerini’’ adeta ‘’sevinç günlerine’’ çevirmek, “taziyeevlerini’’ “ziyafetevlerine’’ ve ‘’bir psikolojik üstünlük veya gösteriş/şöhret yarışına’’ dönüştürmek çok ayıp, yanlış ve çirkin olduğu gibi; böyle davranmak ne taziye adabına/usulüne ne de ruhuna uygundur.
Taziye uygulaması eskiden şu şekildeydi: Taziyeye gidenler cenaze sahiplerine destek/yardım amaçlı taziye/ölü evine çay, şeker, pirinç, yağ ve küçük veya büyük baş hayvan vs. götürürlerdi. Fakat yardımlaşma ve dayanışmaya dayalı bu güzel uygulama, toplumun ileri gelenleri tarafından ‘’taziye evinde kimse yemek yemesin’’ şartıyla kısa sürede görüş birliği içerisinde ortadan kaldırıldı. Ancak bu yeni uygulama maddi durumu iyi olanlar için pek sorun olmazken, imkânları el vermeyen ölü sahipleri için bütçelerini zorlayan, çok sıkıntılı ve mahcubiyet yaratan bir durum haline geldi.
Yemeğe ulaşmanın artık çok kolay olduğu günümüzde, “Taziye yemeği âdetimizdir.’’ veya “Taziyeye gelenler aç mı kalsın” gibi sözler çok anlamsızdır.
“Taziye sahibi zenginse yemek yedirsin, fakirse yedirmesin” sözünün de hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Çünkü böyle demenin bir çözüm olamadığı/olamayacağı ortadadır. Pratikte fakirler de toplumsal baskı ile birlikte yerleşik bir BİDAT haline gelmiş olan bu uygulama yüzünden “cenazeye gelenlere yemek yedirme ameliyesi” ni her türlü borca, faize ve sıkıntıya girme pahasına da olsa yerine getirmek zorunda kalmaktadırlar. Hâlbuki bu yemek verme işini yakınlar karşılamalıdır. Eğer bu yemeği karşılayacak durumda değillerse; belediyelerin, sivil toplum kuruluşlarının veya diğer kurumların bu husus için özel fon oluşturmaları ve bu fondan makul sayıdaki cenaze sahiplerinin ve uzak yerlerden gelen misafirlerin bir öğünlük de olsa yemek masrafları karşılanmalıdır.
“Taziye yemeklerini, taziye sahipleri değil, başkaları veya biz karşılamaktayız.” iddiası da uygulamada çoğu zaman gerçeği yansıtmıyor. Daha da acısı taziye sahibi varlıklı ve tanınan birisi ise onu tanıyan diğer zenginler yemek vermek için sıraya giriyorlar. Ancak taziye sahibi fakir ve kimsesiz birisiyse söz konusu kişiler bırakın yardım etmeyi çoğu zaman taziyelerine gitmeye bile tenezzül etmedikleri herkesçe bilinen ve konuşulan acı bir gerçektir.
Taziye yemeği verme alışkanlığına devam edilmesinin sebeplerinden birisi Allah Resulünün tavsiyesi olan eş-dost, komşu ve akrabaların cenaze sahibi kimselere ve uzak yerlerden gelen yakınlarına üç gün boyunca yemek götürme (Tirmizî, “Cenâiz”, 21) âdetinin terk edilmesidir. Diğer nedenleri ise yemek yedirmenin adet haline gelmesi, yemek verilmediği zaman suçlanma, ayıplanma ve mahcup olma korkusu ve sevap beklentisi olarak sayılabilir.
Taziyeye gelenler cenazeevine yemek yemeye, taziye sahibinin bu zor günlerinde meşguliyetini/sıkıntısını/yükünü kat kat artırmaya değil, onun acılarına ortak olmaya, sıkıntılarını hafifletmeye, onu teselli etmeye ve ona sabır telkininde bulunmaya masrafını/üzüntüsünü paylaşmaya/azaltmaya gelmelidirler.
Yemek saatinde taziyeye gelmek, taziye sahiplerinin uğraşını/sıkıntısını/külfetini kat kat artırır. Yemek beklentisi içerisinde olmak ahlaki/dini/insani/vicdani açıdan hoş olmayan/cahili/çirkin bir âdet ve davranıştır. Bu sebeple taziye ziyaretlerini yemek saatlerinin dışında ayarlamak en güzeli/doğrusu, en hayırlısı ve sünnete en uygun olanıdır.
Sözün özü; aslımıza ve özümüze dönerek eskiden olduğu gibi taziye evine yemeği komşular, eş-dost ve akrabalar götürmeli ve bu yemeği sadece cenaze sahipleri ile uzak yerlerden gelen misafirleri yemelidir.
Sahi! Siz taziye evine yemek götürenlerden misiniz yoksa yemeği götürenlerden misiniz?
Kemal Kahraman
03.02.2024
Allah razı olsun muhterem hocam
Ne kadar haklı ne kadar güzel bir yazı. Toplumunun kanayan yarası olan bu sorunun ciddiyetle ele alınması ve bir çözüm bulunması gerekir.