ŞİİRSEL METAFOR VE MÜNACAAT
Kenan elinde Yusuf olmak zor ama ölümüne aşk arayan bir yusufçuk kuşu gibi, ne uğruna baş koyacağım kadar davasına sadık bir fani, ne de ruhumu kavuracak kadar gür bir ateş bulamadım. Gece beynimi yiyen karınca ısırıkları eşliğinde sinsi ve içinden çıkılmaz asimetrik sorular. Gündüzleri ise dipsiz kuyular arasında itilmeyi göze almış sergerdanın biriyim.
Bu girift ve hercai alemin formatını biz atmadık ama bizim için atıldığı aşikar. Bir taraftan sağlam gemiyi kusurlu hale getirir, diğer taraftan yıkık duvarı tamir ederek hikmetinden sual edilmeyeceğini misallerle arz edip acziyetimizi beyan ediyor… Hoşumuza gitse veya gitmese, hayatın her karesi bizi dürtecek kadar karma ağlar ile örülü olduğunu bilip, acziyetimizi beyan etmek adına Hakim-i Mutlak’a doğaçlama münacaatta bulunarak sığınmayı gerektirmektedir. Doğaçlama diyorum! Çünkü simetrik kalıplar içinde olan ütülü düşünceye dayalı yaşam biçimi, algıyı, içtenliği ve aşkı olumsuz etkiliyor.
Yusuf’un iksir aynasına bakan kendini görür. Köle ile Kral arasındaki arafta bulunan her beşerin hayatında rol model olarak zaten bir Yusuf vardır. Aşk, ihanet, zindan, devran ve imtihan gibi hallerde hemen beliriyor. Bir nevi yeniden dirilişin sembolü olan anka kuşuna benzer; umutlarımızla palazlanır, akıbetimizle küllenir.
Yusuf’un hayatına renk katan Züleyha ise kötü biri değildi. Belki Yusuf’un tırmandığı basamakları aydınlatıp kolaylaştırmak için kendini fanus gibi yakan bir figüran-ı aşk idi. Baktığım taraf ise mukadderat çizgisi içinde Züleyha’nın billur gerdanında yutkunduğu hasret gözyaşı damlalarını kutsal aşk semeresi bilip, tespih tanesi gibi saymak olacak. Birden ta doksandokuza kadar.
Mevlam; İsm-i Celil’in anılınca, yay gibi gerilir ve uçamadığım kanatlarımı ardına kadar açarak nur halende semah dönüp, aşk denizinde marifet dalgalarıyla boğuşmak istiyorum; Şems u Mevlana gibi.
Herkesin diline pelesenk olmuş ey baht! Gerçi var ile yok gibisin ama feveranım dinsin diye sana bir çift sözüm var: Daha muradımı izhar etmeden ağzıma vurduğun vahşi gürzünle bütün dişlerimi tuzla buz ettin. Buna sevinemedim diyemem çünkü ısırgan ve kemirgen olmaktan kurtardın beni. Tıpkı Kaf Dağı’nın arkasına fırlattığım, kantarların dahi tartamadığı, hayal ve emel dolu sandığımdan kurtulduğum gibi.
Seni ıskaladım hayat! Ama sen beni ok yağmuruna tutarak kalbura çevirdin. İyi tarafı ise her şeyi tepe takla savuran rüzgarın hedefi olmaktan kurtulmam oldu. Ey rüzgar! Göğü delen hortum bile olsan saramazsın beni. Zira gölge, serap ve yakamoz gibiyim gayrı.
Mil çektim gözlerime, artık her şey karanlık ve anlamsız… Ne göz kamaştıran cancaf ışıltısı, ne naylon sergide duran GDO’lu çakma İbrahim Halil sofralarının ye benisi, ne de Karun kervanlarının çan, çıngırak sesleriyle yanı başımda konaklaması beni ilgilendiriyor artık. Düşün ki Leylam bile yabandır bana.
Ahh! Ne varsa geride bırakmak adına ıssız bir habitatta, sahipsiz yılkı küheylan gibi çatlayana dek bir kaçabilsem.
Lime lime parelenip yatırlara asılan uğur bezleri gibi olan muradım, daha balta girmemiş ormanlarda, gisko fırtınasına yakalanarak tel tel olup dal budaklara dolansa… Belki o zaman muradım olan gerçek Leyla perde aralayıp zuhur ederdi.
Ben hayatta ne görmedim ki! Ahir ömrümde ise sanki uçsuz bucaksız feza boşluğundan yıldırım gürültüsüne benzer ürpertici sesler duyuyorum. Ne koptu diye geriye baktığımda ne yol var nede yordam! Sadece boy boy silüet altında ayak izlerimi görüyorum ve bütün istikamet okları yalnız ama yalnız ukbayı gösteriyor.
İyi ki dünyanın iki kapısı vardır! Kir pastan azade kendimi balıklama kucağına atacağım sahici yurda gitmek istiyorum.
Mezar taşımın olmamasıdır niyazım. Belki bir ağacın kovuğu veya bir yükselti mağarada yalnız, ama yalnız ruhumu Ala’ya teslim edebilsem.
İstemem adet yerini bulsun diye naaşın başında feryat korosu eşliğinde dökülüp gömüldükten sonra bıçak gibi kesilen sahte gözyaşlarını. İstemem kadavram üzerinde cömertlik yarışında görünmek için ağzına kadar riya doldurulan taziye cifnileri ve cebine koyulacak üç beş kuruşluk zarfın hesabı ile gırtlaktan aşağı inmeden okunan Aşırlar, Fatiha ve Yasinleri.
Mevlam! Bu gaflet ve riya deryasından huzuruna getireceğim belki kervan yüklü amelim yok, ama kimsenin görmediği kadar bakir ve afif, kalp jelatinimde saklı, içimden gele gele haykırdığım tekbir ve münacatlarım vardır.
Mevlam! Yegane sığınağımsın! Bu ağır imtihan sarmalında feryad-ı figan eden biçare ruhumu lütf u kereminle dindir. Herşeyin sahici olduğu baki yurdundan bana yer ver sığınmak istiyorum YA ERHAMERRAHİMİN…
M. Said EKİNCİ