BAKMAK – GÖRMEK
Haklı sebepler çok fazla herkes için çünkü herkes kendi penceresinden bakar hayata..
Severken, haklıyken, haksızken, yorgunken, giderken yada kalırken hiç fark etmez
Herkesin bakış açısı kadardır gördükleri. İşte görmek ile bakmak arasındaki farkın derin uçurumudur bu.
Bakmak herkeste marifet ama görebilmek herkesin becerebildiği bir şey değildir.
Kapalı kutular ardındakini hmektir görmek.
Görmek, bir insanın yarasına dokunup okşayabilmektir.
Bir insanı hissedebilmek, empati kurabilmektir görmek.
Zaman, kavrulmuş yağında bekliyorken hatta çoğu zaman yoklukla sınanırken zaman, aldanıp tutuklu kalırız kocaman bir sonsuzluğun içinde…
Bardağın boş tarafından bakmamayı öğretirken, bardağın boş tarafına denk gelmektir hayat.
Hayat asla düz bir çizgi değildir diye konuşmuştuk bir dost muhabbetinde. Bir anı bir anını tutmayan dengesiz bir karaktere bürünmüşken hayat, ancak zikzaklardan bahsedebilirdik onun için.
Peki ya bu kadar tutarsızlığı bizim hayata yakıştırmamamıza ne demeli? Hayatı suçlarken hayatı şekillendirenin biz olduğumuzu neden hesaba katmıyorduk?
Her şeyi hesaplarken en ince ayrıntısına kadar, bu hesaba katmadıklarımızın bedeli ağır ödeyeceğimizin hiç mi farkına varamıyoruz? Kendi kendimizi yok etmeye programlanmış gibiyiz
Yok etmek artık doğamızın bir parçası!
Ne günün kıymetini biliyor neden yarınlara sımsıkı sarılıyoruz, biz artık tükenmişlik sendromunun kurbanlarıyız. Varlık bir dirhem çekirdeğin içinde yetişebilirken yokluğa adanmış tüm umutlarımıza selamlar gönderip alaya alıyoruz benliğimizi, varoluşumuzu… Bitti deyip her gün yeniden başlıyoruz ama hep aynı kısır döngünün içinde aynı hataları tekrarlayarak yol alıyoruz ne yazık ki!
Verilmiş sadakalar, edilmiş dualar , yapılmış ayinler , günah çıkarmalar ..(ARINDIRIR) bir şeyleri ara ara sıkı sıkıya bağlılıklarımız, kendimizce rahatladığımız ritüellerden başka bir şey değil artık! Çünkü o andadır ve sürekli değildir, hiçbir şeyi sürekli kılmadığımız gibi.
Kısır döngülerden kurtulabilme umuduyla…