1. Haberler
  2. Gündem
  3. “Barış Süreçlerinde Basın ve Medya’nın Rolü” paneli düzenlendi

“Barış Süreçlerinde Basın ve Medya’nın Rolü” paneli düzenlendi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Diyarbakır’da “Barış Süreçlerinde Basın ve Medya’nın Rolü” paneli düzenlendi

Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti (GGC) tarafından düzenlenen “Barış Süreçlerinde Basın ve Medya’nın Rolü” başlıklı panel, Diyarbakır’daki Turistik Palace Otel’de yapıldı.

 

Panel, Türkiye’de yeniden başlayan barış süreci tartışmalarında medyanın rolünü, haber dilini ve Meclis’in inisiyatifini ele alıyor.

“Medyanın dili tartışılmadan barış süreci eksik kalır”

Yerel, bölgesel ve ulusal medyadan çok sayıda gazetecinin katıldığı panelin açılış konuşmasını yapan GGC Başkanı Felat Bozarslan, Türkiye’de barış süreçlerinde medyanın kullandığı dilin bugüne dek yeterince tartışılmadığını söyledi.
Felat Bozarslan, “Bu süreçte hepimiz bu panele ihtiyaç duyuyoruz. Sürecin gidişatında tartışmamız gereken en temel konulardan biri medyanın dili. Bugüne kadar bu konu çok az konuşuldu” dedi.

Bozarslan, kamuoyunun hazırlanmasının barış sürecinin en kritik aşamalarından biri olduğunu vurgulayarak, “Bölgedeki basın sürece olumlu bakarken, batıdaki basın kapsayıcı bir barış diliyle yaklaşmıyor. Bu dilin nasıl dönüştürülmesi gerektiğini konuşmalıyız” ifadelerini kullandı.

“Tarafsızlık kavramını yeniden tartışmalıyız”

Gazeteciliğin sadece olguları aktarmakla sınırlı kalamayacağını söyleyen Bozarslan, “Barış ya da çatışma çözümü süreçlerinde tarafsızlık kavramını yeniden ele almak zorundayız. Hakikati aktarırken barış dilini kullanmak çok önemli. Şiddeti, çatışmayı ve nefreti körükleyen bir dil ülkenin geleceğine zarar verir” dedi.

Dezenformasyon ve algı yönetiminin barış sürecinin en ciddi tehditlerinden biri olduğuna dikkat çeken Bozarslan, “Basın özgürlüğü olmadan barış süreci başarıya ulaşamaz. Şiddetin ortadan kalkması basın özgürlüğünü güçlendirir; basın özgürlüğü de barışın kalıcılığına katkı sağlar.

Medya toplumun vicdanına giden en kısa yoldur. Bu yolu vicdan ve adaletle ördüğümüzde, gelecekte huzurlu bir ülkede yaşamanın temellerini atabiliriz.”

Saruhan Oluç: “Kürt sorununun çözüm adresi Meclis olmalı”

Bozarslan’ın ardından konuşan DEM Parti Komisyon Üyesi Saruhan Oluç, Kürt sorununun çözümü için Meclis’in ilk kez etkin bir adım atacağını söyledi.

Oluç, “Kürt sorunun çözümü Meclis’i odak olarak gösterdik. İlk defa Meclis komisyon kurarak bir adım atacak. Sürecin toplumsallaşması, toplumsal ayağının güçlü olması gerekir. Komisyon bu toplumsallaşmanın önemli bir aracı haline geldi” dedi.

Oluç, mevcut sürecin 2013–2015 dönemindeki çözüm sürecinden farkını da anlattı: “O dönem Akil İnsanlar Heyeti’yle aşağıdan yukarıya doğru bir etkileşim sağlanıyordu. Bu kez süreç yukarıdan aşağıya toplumu etkileme biçiminde ilerliyor.”

Toplumda sürece yönelik bir güvensizlik bulunduğunu belirten Oluç, “Atılacak adımlar bu bakışı değiştirebilir. Bu sorun çoğu zaman silah ve çatışma üzerinden konuşuluyor; oysa bunlar sonuç. Asıl olarak nedenleri konuşmalıyız” diye ekledi.

“Medya sürecin en güçlü tanığı ama hâlâ dinlenmedi”

Oluç, Meclis Komisyonu’nun henüz medya temsilcilerini dinlemediğini hatırlatarak, “Gazeteciler bu sürecin en büyük tanıklarıdır. Ancak komisyonda medya hâlâ dinlenmedi. Kasım ayında bu yönde adım atılması planlanıyor, Meclis Başkanına bu talebi ileteceğiz” dedi.

Medyanın süreçteki etkisine dair de konuşan Oluç sözlerini şöyle sürdürdü: “Medyanın bu süreçte oynayacağı rol çok önemli. Ancak dilimizi bu sürece uyarlayamadık. Var olan yargı ve önyargılarla baktık. Bunun değişmesi lazım. Medyanın desteğiyle sürece verilen yüzde 70’lik destek daha da artacaktır. “Barış gazeteciliğini taraflara eşit söz hakkı tanımak, süreci kutuplaştırmadan aktarmak olarak görüyorum. Bir üslup ve dil değişikliğine ciddi şekilde ihtiyaç var.”

Oluç ayrıca, Komisyon’un İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşme yapmasının gündemde olduğunu belirtti ve “Bu konuda siyasi partilerden bir sorun çıkacağını düşünmüyorum,” dedi.

“Yasal ve anayasal düzenlemeler gerekiyor”

DEM Parti’li Oluç, silah bırakanların topluma yeniden kazandırılması, cezaevindekiler ve sürgündekilerin dönüşü için yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğunu vurguladı. “Kürt sorununun çözümü için yeni bir anayasa zorunludur. Anadilin kamusal alanda kullanılabilmesi için de yasal değişiklik taleplerinde bulunacağız. Anayasal bir değişiklik olmadan Kürt sorunu çözülmez,” dedi.

Sürecin önünü kesmek isteyen aktörlere de değinen Oluç, “Bu süreci bozmaya çalışan hem uluslararası hem de yerli odaklar var. Bazı askeri ve sivil bürokrasi çevreleri sürecin ilerlemesini istemiyor. Güven artırıcı adımların atılması şart,” ifadelerini kullandı.

Panel, “Bir Panzerin Olarak Barış Gazeteciliği” oturumuyla devam etti.

Gazeteci Mahmut Bozarslan’ın moderatörlüğünde düzenlenen bu oturumda barış gazeteciliğinin kavramsal çerçevesi, medya etiği, çatışma dönemlerinde haber dili ve gazetecinin sorumluluğu tartışıldı.

Oturumda Gazeteci Alişer Delek, Independent Türkçe Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek ve Üsküdar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan konuşmacı olarak yer aldı.

Bozarslan: “Medyanın rolü çatışmanın tarafları kadar önemli”

Panelin moderatörlüğünü yapan Mahmut Bozarslan, tartışmanın çerçevesini çizerek, medyanın rolünün barış süreçlerinin kaderini belirleyecek kadar kritik olduğunu vurguladı:

“Sürecin kendisi kadar önemli bir konuyu konuşacağız. Medyanın rolü çok önemli. Önceki barış sürecini deneyimleyen biri olarak, barış süreçlerinde medyanın rolünün çatışmanın tarafları kadar önemli olduğunu düşünüyorum.”

Alişer Delek: “Türkiye travmatik bir toplum, medya ya iyileştiriyor ya tetikliyor”

Bozarslan’ın ardından söz alan Gazeteci Alişer Delek, Türkiye’de medyanın hem toplumsal travmaları derinleştiren hem de çözümün bir parçası olabilecek bir güç olduğunu söyledi: “Burada dinlemesi gerekenler, İstanbul’daki plazalara sıkışmış, kendini kapatmış, ajans haberleriyle yayın yapan medyadır. Türkiye travmatik bir toplum. Bu travmaları tetikleyen ya da çözen medya oldu.”

Delek, özellikle Habur süreci ve KCK operasyonları gibi kritik dönemlerde medyanın kullandığı dilin toplumda derin izler bıraktığını anlattı:

“Habur’da milyonlar sevinç gözyaşı döktü, bir o kadar insan hüzne boğuldu. KCK operasyonlarında Kürt siyasetinin en sevilen isimleri sıraya dizilerek servis edildi. Bu travmaları hep medya üzerinden yaşadık.”

Delek, barış sürecinde tarafsızlığın tek başına yeterli olmadığını, gazetecilerin empati ve duygudaşlık geliştirmesi gerektiğini söyledi:

“Kürt meselesinde tarafsızlığın yanına empati, duygudaş haberciliği koymak gerekiyor. Çapraz duygudaşlık yapabilmeliyiz; meselenin diğer tarafını da anlamalıyız.”

Delek, Türkiye medyasının bölgeye ilgisini kaybettiğini belirterek, “Türkiye medyası buraları unuttu. Anakım medya bu süreçten ders çıkarmalı,” dedi ve GGC Başkanı Felat Bozarslan’ın İstanbul’daki haber merkezleriyle doğrudan temas kurmasını önerdi.

Nevzat Çiçek: “Barış gazeteciliği mi, hakikat gazeteciliği mi?”

Delek’in ardından söz alan Nevzat Çiçek, medyanın Türkiye’de çoğu zaman bir “psikolojik savaş aracı” gibi kullanıldığını belirtti.

“Birçok insan medyanın psikolojik savaş aracı olarak kullanıldığını biliyor. Bugün Türkiye’deki tablo, dünyadaki benzer örneklerle neredeyse aynı. Esas soru şu: Barış gazeteciliği mi yapacağız, hakikat gazeteciliği mi?” dedi.

Çiçek, tarafların haberleri manipüle etme eğiliminde olduğunu, gazetecilerin görevinin ise gerçeği olduğu gibi aktarmak olduğunu söyledi: “Bizim işimiz bu süreci doğru şekilde aktarmak, doğru bilgiyi oluşturmak. Haberi objektif olarak vermek zorundayız. Türkiye’de yorum ve haber iç içe geçiyor; bu da güveni zedeliyor.”

DİTAM araştırmasına atıfta bulunan Çiçek, medyada Kürt meselesinin sadece yüzde 8 oranında “barış perspektifiyle” ele alındığını belirterek, “Bu bile medyanın ne kadar tek yönlü bir dil kullandığını gösteriyor. Medyada diyalog kurmak çok önemli. İnsan tanımadığı insana karşı önyargılı oluyor. Diyalog kurulunca utanma, otokontrol gelişiyor. Çatışma çözümünde medya güven inşa etmenin anahtarıdır.”

Çiçek ayrıca, Güney Afrika’daki barış sürecinin medya boyutunun incelenmesi gerektiğini, Türk medyasının “dezenformasyonla mücadele ve hakikat temelli dil inşası” için benzer bir mekanizma oluşturabileceğini söyledi.

Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan: “Türkiye travma toplumundan zafer toplumuna geçti ama yasını tutmadı”

Panelin son konuşmacısı Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, Türkiye’deki kimlik temelli tartışmaların kökeninde meşruiyet ve tanınma sorunu olduğunu belirtti.

Kaynak, “Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtleri, Alevileri, Romanları kimlikleriyle değil, bu ülkenin eşit yurttaşları olarak kabul etmek zorunda. Aksi halde toplumun gönlünü kırmış olursunuz”

Kaynak, Türkiye’nin kolektif hafızasında derin travmalar bulunduğunu ifade ederek, “Bu ülke bir travma toplumundan zafer toplumuna geçti ama yasını tutmadı. Kayıplarının yasını tutmayan toplumlar sağlıklı değildir. Türkiye’nin bölünme travmasından kurtulması gerekiyor. Toplumun iç ihanet duygusu üzerine şekillenmiş hissiyatı affetmeyi zorlaştırıyor. Bu anlatıyı değiştirmeden güven tesis etmek mümkün değil” dedi.

Kaynak, güncel sürecin “demokrasi ve insan hakları” değil, güvenlik merkezli ilerlediğini belirterek, “Orta Doğu yeniden yapılanırken Türkiye’nin bu meseleyi çözmesi artık bir güvenlik zarureti. Çünkü bu sadece Türkiye’nin iç meselesi değil, bölgesel bir denge meselesi” ifadelerini kullandı.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
duyars_z
Duyarsız
“Barış Süreçlerinde Basın ve Medya’nın Rolü” paneli düzenlendi
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir