HASTANE KOKUSU
Kapıdan girer girmez başlıyor o hiç koklanmak istenmeyen koku. Belki de acıyı tarif ettiği için sevmiyoruzdur bu kokuyu. Ama baş ağrıtıcı, burun deliklerinden içeriye doğru girmeye başladığı an tüm vücudun uyuşmuş gibi hissediyorsun.
Hastane kapısındayım. Etrafı gözlemlemek; hoş, acı, anlamlı, anlamsız, ürkütücü, ders alıcı. Bir adam konuşuyor yan masada karşısında oturan kadına bir şeyler anlatıyor ama mevzu derin olsa gerek, adamda ilgimi çeken konuşurken jest ve mimiklerini öyle bir kullanıyor ki sanırsın ki işaret dili ile konuşuyor. İşaret dili bilen biri konuyu rahatlıkla anlayabilirdi bence. Karşı masa oldukça kalabalık bir erkek topluluğundan oluşuyor. Uzun elbiseli adamlar, yöresel kıyafetleriyle ortama ayrı bir hava katıyorlar. Etrafta hastanenin bahçesinde koşuşturan çocuklar. Buradaki çocuklar için çoğu zaman bir hastane bile lüks bir oyun evi gibi olabiliyor. Bihaber her şeyden . Ve işte iki tane de yöresel kıyafet giymiş teyzeler geçiyor hastaneden çıkışından hızlıca süzülmeye çalışıyorlar. Birinin elinde tütün sigarası her şeyin boş vermişliğiyle yudumluyor.
Az önce yukarıda ameliyathanenin bekleme salonunda Beyza’m Beyza’m diye inleyen kadının sesi geliyor tekrar kulağıma, arada bir yanındaki kadının hafif tokatlarından anlamsız bir şekilde nasibini alıyordu. Bırak ağlasın tıkanmasın öyle dememek için zor tutmuştum kendimi ama tutmuştum. Ne denilebilirdi ki.
Kızıltepe Devlet hastanesi Kızıltepe halkını tuhaf bir şekilde misafir ediyordu. Aslında Doğu’da çoğu yer öyleydi galiba. Batı hastanelerine pek benzemiyorlar. Burada akrabalar buluşur. Herkes toplanırdı. (Hastaneye gelmeye sitem büyüktür.) Burada ki hastanelerde eğer hasar büyükse yılların küslüğüne bile kucak açıp sarılabiliyor. Yıllardır bu hiç değişmedi yani ‘’büyük kabuslar büyük buluşmaların ne yazık ki en iyi sebebi olabiliyordu.’’ Bu durum aslında koyu tonları barındırıyor içinde. Net, keskin çizgilerle geçişler sağlıyor duygular arasında. Çocukluk arkadaşımı gördüm kapıda, çocuğu bademcik ameliyatı olacakmış.
Yukarı geri çıktım ameliyathanenin bekleme salonundayım. Beyza’m diye inleyen kadın biraz sakinleşmiş gibi ama çok endişelenmiş olacak ki vücudu tepkiler vermeye başlamış , durmadan bacaklarını ovuyor yüreğindeki ağrıdan yeni hmeye başlamış olmalı bacak ağrısını . Burası çok tuhaf herkes farklı havada. Sıcak- soğuk belirsiz bir hava. Rüzgar nereden esiyor belli değil. Kimisi muhabbet ederken, Kimisi acı yudumluyor, Kimisi benim gibi etrafında ilgisini çeken bir şeyler izleyip zamanı öldürmeye çalışıyor. Burada uğraşılacak hiç bir şey yok aslında o yüzden günün meşguliyetinden zaman bulamamış şimdiki boşluğu doldurmaya çalışan amca pek bir ilgili torununa. Çocuğun kahkahaları havada uçuşuyor ( oldukça güzel bir tablo, tebessüm etmemek mümkün değil.)
Şimdide çocuğu kucağında hastane koridorunda boylu boyunca uzana bir adam takılıyor gözüme. İşten gelmiş belli, üstünde iş kıyafetleri var çünkü belki de gece uyuyamamış öylece hastaneye gelmiştir çünkü oldukça bitkin görünüyor.
Herkesin koştuğu ve herkesin kaçtığı bir koku…MECBURİYET…