Kader, Hayır ve Şer…

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kader, Hayır ve Şer…

باسمه سبحانه وتعالى

İmanla alakalı kader; hayır ve şerin Allah’tan oluşu gibi kavramlar kapalı kaldığı müddetçe sahibinde şüphe, saldırmak isteyenlerde ise cesaret oluşturmaktadır. 

Bu yazıyı yazma niyeti, tam olarak bazı kesimlerde oturmasa da üzerinde düşünme ve daha açık etme yollarına vesile olması umududur. Umarım birileri daha ileri bir noktaya taşır. 

Kader bir bakıma sonuçtur o zaman sonucu/kaderi sebebe, sebebi de Allah’a bağla ve rahatla…
Kader; Allah’ın bilgisinin/ilminin neticesi, kaza ise; Allah’ın kudretinin neticesidir. Ve ilim ma’luma tabidir.

الإيمان بالقدر خيره وشره من الله

القدر : يعني الوزن – القاعدة والحكم تتعين (تعيين) من جانب الله.
خيره وشره من الله: يعني تعيين الخير (الحسن) والشر (القبح) من جانب الله.
يعني ما يراه الله حسنا فهو حسن، وما يراه الله قبيحا فهو قبيح.
المقصود: الإيمان بتحسين ما يحسنه الله وبإساءة ما يسوؤه الله.
ما السر في “من آمن بالقدر أمن من كدر”

Kadere; hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman!
Kader; ölçü, kural/hüküm belirleme Allah tarafındandır.
Hayır ve şer Allah’tandır demek; hayrı/iyiyi belirleme ve şerri/kötüyü belirleme Allahtandır demektir. Yani Allah’ın iyi/hayr dediği iyi, kötü/şer dediği de kötüdür.
Sonuç: Sem’en ve ta’eten Allah neye iyi/hayr demişse hayr/iyi, neye de kötü/şer deyip belirlemişse onu öyle kabullenip iman etmek.

Peki, “Kadere iman eden kederden emin olur“un sırrı nedir?

قال الله تعالى: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ كَفَرُواْ وَقَالُواْ لإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُواْ فِي الأَرْضِ أَوْ كَانُواْ غُزًّى لَّوْ كَانُواْ عِندَنَا مَا مَاتُواْ وَمَا قُتِلُواْ لِيَجْعَلَ اللّهُ ذَلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ وَاللّهُ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ وَلَئِن قُتِلْتُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللّهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ وَلَئِن مُّتُّمْ أَوْ قُتِلْتُمْ لإِلَى الله تُحْشَرُونَ فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ إِن يَنصُرْكُمُ اللّهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكِّلِ الْمُؤْمِنُونَ
“Ey iman edenler! Kâfirlerin; ‘Kardeşlerinin yolculuğa çıktıkları veya savaşa gittikleri zaman bizim yanımızda kalsalardı ne ölürlerdi ne de öldürülürlerdi.’ dedikleri gibi demeyin. Allah bunu kalplerinde yakıp kavuran bir dert kalması için ortaya koydu.
Oysa dirilten ve öldüren Allah’tır. ….” (Âli İmran Suresi)

Yani bir şey/olay vuku olduğunda; öyle olmasaydı böyle olmazdı kederinden ancak bu (iş, yapılması gerekenleri /tedbir ve zahiri sebeplere tevessülde gayret göstermeme rağmen oldu madem) kaderdi demekle emin olunur/kurtulur insan.

يَا دٰاوُدُ إِنَّكَ تُرِيدُ وَ أَنَا أُرِيدُ ثُمَّ لٰا يَكُونُ إِلّٰا مَا أُرِيدُ فَإِنْ أَسْلَمْتَ لِمَا أُرِيدْ أَعْطَيتُكَ مَا تُرِيد
وَ إِنْ لَمْ تُسْلِمْ لِمَا أُرِيدُ اَتْعَبْتُكَ فِيمَا تُرِيدُ ثُمَّ لٰا يَكُونُ إِلّٰا مَا أُرِيدْ

Rivayet edilir ki Allah, Hz. Davud’a ey Davud!”Sen de diliyorsun, ben de. Sonra benim dilediğimden başkası olmuyor. Dilediğime teslim/razı olursan, dilediğini sana veririm. Şayet dilediğime teslim/razı olmazsan, seni dilediğinde yorarım. Ve yine de dilediğimden başkası olmaz.” demiş.

Başka bir ayette Allah: “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, onu daha yaratmadan önce, bir kitapta yazmış olmasın. Şüphesiz ki bu Allah’a çok kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez.” (Hadid, 22-23) İşte, esbablara tevessül ettikten sonra, kadere imanın kazandırdığı şey: Elden çıkana üzülmeme ve kazanılan ile şımarmama veya esbaba tapmama. 

Bir iş-olay olduktan sonra kader olması inancı, bir nebze de olsa insanı kederden alıkoyuyor ve üzüntüden uzaklaştırıyor.

Yani kalben mutmain ve rahat olmak için; önceden belirlenmiş olan taksimden/takdirden bize düşen kadere/paya razı olmalıyız ki “acaba, şayet” vesveselerinden tevellüd edecek gam ve kederden kurtulabilelim.

Hülasa Kader; bir işin olması/oluşu, kaza ise bir işin iradesi. Bu itibar ile gayrete aşık olan kader; sonuçtur diyebiliriz. Bu bağlamda bir iş vuku bulduktan sonra (yani tedbir, gayret ve zahiri sebeplere tevessülden sonra) kader adını aldığından sonucu/kaderi (yaratılan) sebebe, sebebi de Allah’a bağla ve rahatla…

( M. Burhan Hedbi )