Neredeyiz?
(Karşımdaki kırılır ben kırılırım hiç düşünmeden sarf ettiğim cümlelerimin sebebini arıyorum, aradıkça o kadar çok sebep buluyorum ki artık söylenebilecek- söylenemeyecek sözler diye ayırt etmiyorum. Dökülebilen ne varsa dökülüyor dilimden. Acımasız, savruk, öylesine, sebepli, sebepsiz, gerekli, gereksiz ne varsa… korkmuyorum, her şeyin anlamsızlığında da boğulmuyorum artık. Anlam yüklemeyi bıraktım, Düşünmeyi de. Olsa da olur olmasa da buna o çok istediklerimde dahil..)
Soluksuz bir göz yaşı, ardı arkası kesilmeyen bir umut kırıntısı ne çok besledi o kırıntı ruhumuzu yersiz, gereksiz yere. Kulaklara fısıldanan dualar, yarına kalmış aminler… Bir arpa boyu yol almayan koca gülüşler, bir vapur sefasında inlemeler, yaralı, yamalı bir sigara. Avlu kapısı beklemeler; olabilirliklerin hiçliği Gümüş kaselerde dedikodular cam kavanozlarda mahremiyet. Düşünen -düşünmeyen…
Ne arasak buluyoruz ..bi kendimizi bulamadık hangi çekmeceye, hangi kuytu köşeye sakladıysak artık. Bunca kalabalığın saçmalığına alışarak yalnız kalmaktan korktuk. Oysaki en iyi çareydi yalnız kalmak kendini bulmak adına. Bizim biraz yalnız kalmaya ihtiyacımız var. Uzakları seyretmeye ufuk çizgilerine dalarak, onlara kavuşmaya ihtiyacımız var. Geçti… hiç bir şey eski muhabbeti vermiyor biliyorum ama biz değil miyiz bunu körelten, biz değil miyiz beğenmeyen, hiçe sayan, modernleşmeye çalışan. O zaman neden kendi yaptığımızı beğenmiyoruz? Burada bir sıkıntı var hem de ciddi bir sıkıntı “Biz ya ne istediğimizi bilmiyoruz yada her şeyden çabuk sıkılıyoruz.”
İşte gene en başa döndük biz kendimizi bulamıyoruz ki ne istediğimizi bulalım yada ne yapmaya çalıştığımızı. “Her şeyken Hiçbir şey oluveriyorsun birden!…” Bu nasıl anlamsız bir çelişkidir. Mesela hayatta yalan söylemem, ben yalanı hiç sevmem diye sürekli yalanın gereksiz otoritesinden bahsedenin müthiş bir yalancı olduğunu biliyor muydunuz? Yada bas bas bağırıp adaletten bahseden insanların terazilerindeki ölçütsüzlüğünü?… Herkes kendinde eksik olanın bir kahramanı, lideri gibi değil mi sizce de?
Dünyayı ölçüp biçtiler yuvarladılar da insan ne peki? Ne çok soru asılsız, cevapsız, tatminsiz.
Önümüze pişirmeden koyduklarımızın bedeli bunlar( aceleci, tutarsız tavırlar, sıkılganlığı besledi.)
Ivır zıvır küçümsenecek bir yalnızlıktan bahsetmiyorum, bohçalar dolusu bir yalnızlık bu. Çeyiz gibi bu yaşımıza kadar biriktirip durmuşuz. Kullanmamak ne çare..
Eskiyi, eskileri özlemek güzel şeydir ama eskiye takılıp kalarak geleceği yaşayamazsın. Eski bir iç çekişten öteye gitmemeliydi.
Ben ne mi anlatıyorum? Kendinize gelin her zaman için gidilecek bir yol vardır. Uzun yada kısa olsun, her zaman açılacak bir kapı vardır ister rahat açılsın, ister zorlasın sizi. ve her zaman umut vardır kömüre bulanmış olsa bile paralamak için yer arıyordur. Yalnızlıkta bir ihtiyaçtır, dostta-düşmanda.
İnsan olmak, yaşamak bunu gerektiriyor.
Yeter ki kendimizi tanıyarak kalmak istediğimiz yeri iyi bilelim.