MEHTABİYAT
Z A M A N …
Zaman…
Kimine göre ‘ilaç’
Kimine göre ‘zehir’…
Hele bir de belirsiz,
Ucu açık olunca; çekilmez, bitmez, geçmez olur
Bir türlü zaman…
*
“İyi de ne zaman!”…
Daha ne kadar yakın, ne kadar uzaktır
Beklenen an?..
Fallar tutulur, niyetler açılır,
Geçmez, gelmez olur hep o ‘üç vakte kadar’ olan ya da
‘Az bir vade’ avuntusuyla beklenen zaman…
Vadesi belli olsa, hani adı konsa beklenilen anın süresi,
Elbet gelir insanın bekleyesi!..
Ve fakat sonunda ‘Bekle… Biraz zaman…’ denince,
Atar insanın sabırsız tepesi!..
*
Yapılacak her şey yapılmıştır yapılmasına da
Hep bir şeyler tıkar beklenen sonun önünü…
Bir türlü geçilemez, görünmez o aşılamayası duvar!..
(İnsana en çok da bu koyar!..)
Engeldir nihayetinde –tanımlanamasa da-
Ve hep ertelenir çoğu zaman ümitler başka bahara!
(Yenik düşülür aslında yine zamana!..)
*
Yaş gelmiştir bilmem kaça velâkin hep suratına çarpar o ‘sanal duvar’
Zaman içinde!..
“Nerde yanlış yaptım?” der,
Sorgularken kendini;
Acımasızca çağlar gider;
Bir kolunda saat, bir kolunda takvimle zaman…
Akreple yelkovan pis pis güler bakar yüzüne!
Takvim, zaten kendi havasında; her dakika savurur yaprakları bir bir
(Acelesi neyse?!..)
*
Zaman!..
Hem çaresin, hem silah…
Ellere, kollara prangasın –sözde özgürlükken-
Beyin susmaz zaten seni sayarken…
Geçmez olur ‘üç vakit’ asır olur beklerken
Haince güler, zaman ardından
Sen ona yenik düşerken!…
*
“İyi de ne zaman?”..
Uzayıp giden yolun bile bir sonu varken,
Gece, gündüzün vaktine tecavüz etmezken,
Yıllar sayıyla birbirini kovalarken;
Beklenen gün ne zaman?…
*
Ey zaman;
Son kez ben de sorayım sana,
(Hep sabretmek düşmüşken bana)
Hayallerim, ümitlerim, hak ettiklerim beni bulacaksa
Söyle artık
Gün, ay, yıl olarak
NE ZAMAN?…
MEHTAP TUMRİK-2010