Sel Gider Kum Kalır
Acı ve tatlısıyla bir seçimi daha geride bıraktık. Netice olarak kazanan olduğu gibi elbette ki kaybeden de olacaktır. Ama yarışlarda aslolan centilmenliktir. Sanırım bir kaç tatsız hadise dışında genelde sakin geçti. Yayınlanan yeni yasa gereği nisbeten görüntü ve ses kirliliğinin minimize edilmesine rağmen propoğanda gereği yine meydanlar doldu taştı. Ekranlarda son dakika haber başlıkları aktı ve sosyal medyada yapılan paylaşım yağmuru ile biraz daha politize edildik. Zaten toplum olarak siyasetten çok politika yapmayı tercih ediyoruz. Çünkü politika bilgiye, zahmete hatta samimiyete dayanmadığı için bayağı ve kelepirdir. Onun için bazı istisnaları hesaba katmazsak genelde adaylarımızın akademik profilleri düşük, yaş ortalamalarının büyük olması, siyaset akçesinin bu pazarda tedavülde olmadığını göstermektedir. Unutmayalım ki siyaset bilgidir, sanattır, etik ve erdemdir… Hz Ömer’in tabiriyle “Ahlak siyasetin limanıdır.” Çünkü AHSEN’İ TAKVİM serrına mazhar olmuş dünyanın en güzel ve akıllı varlığı olan Adem oğlunu idare etme sanatıdır. Onun için siyaset ile politika arasında ak ile kara kadar fark vardır. Konuya ilgi duyanlar kaynaklara bakabilir.
Kendimi bildim bileli bölge siyasetinin sosyo psikolojisini yakından takip etmeye çalışan ve zaman zaman Belediye Başkan Adaylığı yapmış biri olarak, bende cevap bulması gereken soru işaretleri vardı. Acaba bölgenin yerel ve genel politik gidişatına kimler etki edip yön veriyor diye? Şimdi ise tablo biraz daha netleşmiş bulunmaktadır. Bir tarafta etnisiteye dayalı oligarşik güç, diğer tarafta ise iktidar gücü olmak üzere iki ana eksen etrafında dönmektedir. Bölgenin gerek sosyolojik ve gerekse zaman zaman geçirdiği travmatik dönemlerin henüz bitmemiş olması münasebetiyle genelde güçten ve güçlüden yana görünme ihtiyacını hmektedirler. Her ne kadar iç alemlerinde haktan ve haklıdan yana meyil var isede genelde oy tercihleri konjonktüreldir. “Taraf olmayan bertaraf olur” deyimi bu memlekette kısmen geçerliliğini korumaktadır. Dolayısıyle seçmen tercihi iki parti arasında günün şartlarını göz gününde bulundurarak değişiklik arzetmektedir. Durum bu olunca maalesef her iki tarafta da aday belirleme sürecinde ehliyet ve sadakata öncelik verilmediği gibi seçmen iradesi de göz ardı edilmektadir. Zaten aday belirleme süreci epey elastiki ve hatta akışkandır. Bir partide kendine yer bulamayanlar karşı partiye rahatlıkla göz kırpa bilmaktadır. Buda partisi ile günül bağının ne denli zayıf olduğunu göstermektedir. Tabi istisnalar kaideyi bozmaz. Elbetteki her türlü fırtına ve borana rağmen duruşunu bozmadan doğal rengi ile mukavemet eden önemli kitle ve aileler her zaman vardır.
Hernekadar partilerin demokratik söylemleri duygularımzı okşasada malesef yerel bazdaki icraatlarda karşılık bulmamaktadır. Bu durum ister istemez Ziya Paşa’nın “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözünü aklllara getiriyor. Hal böyleyken her adayın sırtını dayadığı nufuz çemberi içinde yer alan lobiler vardır. Kimi etnik ve örgütsel hiyararşi, kimi STK ların siyasi ayakları, kimi feodal nufuz, kimi teşkilat içindeki ahbap çavuş ilişkisi, kimisi de ekonomik gücüne dayanmaktadır. Onun için her ne kadar temayül adı altında görüş alıyor iselerde şimdiye kadar temayülde birinci gelenlerin aday olduğuna şahit olmadık. Kesin olan şudur ki her iki tarafın oy deposu olan sesiz yığınların yani seçmenin gücüne veya kararına dayanan kimse yoktur. Netice itibariyle yaşadığımız teknoloji çağında bilgiye ulaşma ve iletişimin sıradanlaşması neticesinde halka rağmen siyaset yapanların tez zamanda yıpranıp elendiklerine şahit oluyoruz. Şimdiye kadar gerek teşkilat başkanları ve gerekse vekillerin bir dönemden fazla görevde kalmamaları ise sözlerimi doğrular mahiyettedir. Onun için seçmen üzgün, kırgın ve dargındır ! Kahir ekseriyeti Ülkenin içinde bulunduğu hassas dönemi göz önünde bulundurarak kerhen sandık başına gitse de önemli bir kısmı ise hiç oy kullanmayarak protesto yolunu seçmiş bulunmaktadır.
Dolayısıyle bölgenin sorunlarını cesurca savunup sahiplenecek, en az kendi siyasi geleceğini düşündüğü kadar memleketin, dolayısıyle halkın geleceğini düşünen, siyasi akla sahip, kültürlü, cesur ama milli “millet, memleket sevdasıyla tutuşan aklı ve vicdanı hür” liderlerin eksikliği ve hasreti toplumda derinden hissedilmektedir. Saydığımız evsafa sahip ve topluma malolmuş adayların olmayışı aidiyet duygusunun yokluğunu beraberinde getirdiği gibi toplumda psikolojik ve siyasi travmaya da yol açtığına inanıyorum. Bölgemizin kangren olmuş sorunların temelinde bu eksiklikliğin rolü hayli büyüktür.
Evet içinde bulunduğumuz bu handikaptan kurtulmak için başta siyasilere büyük görevler düşmektedir. Sadece seçim zamanında ortalarda boy gösterisinde bulunup, daha sonra şehrin çevre yollarını kullanarak halkı bay pas ederek değil, her hal ve şartta toplum ile iç içe varoşların kalbine dalıp sevinç ve kederlerine ortak olarak güven tazelemeleri gerektiğine inanıyorum. Eli kalem tutan entellaktüel beyinler, kanaat önderleri, yerel basın ve stk ları da sürece dahil ederek ve tüm iyi niyetlerine rağmen hiç bir süreçte söz sahibi olmayan ama çantada keklik olarak hesaplanan sessiz yığınlarında kırık olan kalpleri yeniden fethedilmesi gerekir.
Aksi taktirde her iki taraftada her şeye rağmen partisine desteğini esirgemediği halde iyi niyetlerini hoyratça israf ederek temsil ve kararda hesaba katılmayan bu kesimin umudu tükenmek ve sabır taşının çatlamak üzere olduğunu görüyorum. Çünkü tek taraflı karşılıksız daimi destek dünyanın hiç bir yerinde yoktur. Rahmetli Menderes buna benzer sebeplerle halk adına ama halka karşı olan o günkü jakobenlere YETER ARTIK SÖZ MİLLETİNDİR demişti…
M. Said EKİNCİ