Kemal Kahraman
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. Kardeşini Öncelemek

Kardeşini Öncelemek

featured

KARDEŞİNİ ÖNCELEMEK

Kadın bir sahâbi, kenarları dokunmuş bir kumaşla (bürdeyle) Resûlullah’ın huzuruna çıkarak, “Yâ Resûlallah, bunu giymeniz için kendi ellerimle dokudum.” dedi. Böyle bir giysiye ihtiyacı olan Efendimiz (s.a.s) onu kabul etti ve izâr olarak (belden aşağısına) giyinip ashabının yanına geldi. Fakat orada bulunanlardan biri kumaşa dokunarak, “Yâ Resûlallah, bunu bana ver de ben giyineyim.’’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Tamam”  diye buyurdu ve bir süre o mecliste oturduktan sonra evine döner dönmez kumaşı katlayarak ona gönderdi.” (Buhârî, Libâs, 18)

Kişinin kendisi ihtiyaç içinde olduğu halde kardeşini nefsine tercih etmesi isardır. Cömertliğin en yüksek mertebesi olan isarın en güzel örneklerini Hz. Peygamberin, O’nun mektebinde yetişmiş olan Ashâb-ı Kiramın ve onları takip edenlerin hayatında çokça görürüz.

Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve ikrâmına nâil olmanın, dünyada ve ahirette yüce mertebeye ulaşmanın yolu içimizdeki ‘Ben’ duygusunu bastırarak, herhangi bir çıkar ve karşılık hatta bir teşekkür beklemeden en çok istediğimiz, sevdiğimiz ve ihtiyaç duyduğumuz şeyleri gönüllü olarak vermekten geçer.   

Bir adam Peygamber (s.a.s)’e gelerek: Ben açım, dedi.

Bunun üzerine Allah Resulü hanımlarından birine haber salarak yiyecek bir şey göndermesini istedi. O da: Seni peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki evde sudan başka bir şey yok, dedi.

Hz. Peygamber bu sefer bir başka hanımından yiyecek bir şeyler getirmesini istedi. O da aynı cevabı verdi. Daha sonra Resulüllah’ın öteki hanımları da: ‘’Evde sudan başka bir şey yok’’ diye haber gönderince, Resûl–i Ekrem ashâbına dönerek: “Bu gece bu şahsı kim misafir etmek ister?” diye sordu.

Ebû Talha (r.a): ‘’Ben misafir ederim, yâ Resulallah’’ diyerek o yoksulu alıp evine götürdü. Eve varınca eşine: ‘’Evde yiyecek bir şey var mı?’’ diye sordu.

Hanımı: ‘’Hayır, sadece çocuklarımın yiyeceği kadar bir şey var’’ dedi.

Hz. Ebû Talha: ‘’Öyleyse çocukları oyala ve onları uyut. Misafirimiz içeri girince de lambayı söndür. Sofrada biz de yiyormuş gibi yapalım’’ dedi. Sofraya oturdular. Misafir karnını doyurdu, onlar ise aç uyudular.

Ertesi sabah Peygamberimiz Ebû Talha’yı görünce: “Bu gece misafirinize yaptıklarınızdan Allah Teâlâ memnun oldu.” (Müslim, Eşribe, 173.) diye buyurdu.

Peygamberî ahlâkın en önemli unsurlarından biri olan diğergamlık, îsâr ve paylaşmanın unutulup bencilliğin kol gezdiği; verirken bile gösteriş, çıkar ve beklentinin ön plâna çıktığı günümüzde, insanlar Allah için değil menfaatleri gereği birbirlerini sever olmuşlardır.

Kendinden önce bir başkasının ihtiyacını gözetmek, karşılıksız vermek, başkaları için iyilik istemek ve başkalarını kendine tercih etmek cihattır, fakat Kur’ân ve sünnet güneşinden mahrum gönüllerin  bu cihada gücü yetmez.  

‘‘İnsanlardan bana ne, hayatı istediğim gibi yaşarım, bir daha mı dünyaya geleceğim’’ şeklinde düşünen biri, yaşamı boyunca her şeyi yalnızca kendine ister ve hayatını sadece kendi çıkarları doğrultusunda sürdürür.

 Dostlar! Erdemli, iyi ve cömert bir insan olmak, elimizdeki fazlalıkları veya ihtiyacımızın olmadığı şeyleri dağıtmak demek değildir. Bilakis nefsin bencillik duygusundan korunarak, sevdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcamaktır. (Âli-İmrân, 3/92.) Darda olana kucak açmak ve kendisi muhtaç olmasına rağmen yoksulu, yetimi ve esiri yedirmek (doyur)maktır. (İnsan, 76/8) Maddi ve manevi imkânlarla destek olmaktır. Ve bunu yaparken de ‘’Allah rızası için yediriyoruz. Sizden herhangi bir karşılık ve teşekkür de beklemiyoruz.’’ (İnsan, 76/9) diyebilmektir.

Erdemli insan; başkalarının mutluluğu için yaşayan, başkalarını mutlu etmeye çalışan; özveride bulunarak başkalarını kendine tercih eden; kendini unutarak başkalarının derdine, kederlerine ve ihtiyaçlarına ortak olan ve onlar için mücadele eden kişidir.

Erdemlilik, satın alırken kendini düşündüğün kadar başkalarını da düşünmektir. Trafikte geçiş üstünlüğü bizdeyken bile karşımızdakine yol vermektir. Her hangi bir konuda bir görev ve sorumluluk verildiğinde, bir mevki veya makam teklif edildiğinde daha nitelikli ve liyakatli biri varsa onu kendine tercih ederek, ’’Bu benim arkadaşım, dostum, komşum veya akrabamdır, verilen sorumluluğu, görevi yüklenip taşıyabilecek güçtedir ve benden çok daha layıktır’’ diyebilmektir.

Hayatın her alanında, Hz. Peygamberin ifadesiyle kendisi için istediğini kardeşi için de istemektir. (Buhârî, İmân, 7)

 Sahi! Siz kendiniz için istediğinizi kardeşiniz için de istiyor musunuz?

 

Kemal Kahraman

Kardeşini Öncelemek
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir