KIYMETLİ BEŞ ŞEY
Bu modern dünyada(!) ve teknolojik çağda; yokluğunu en fazla hissettiğimiz ve ihtiyaç duyduğumuz insani erdemlerden biri kadr-u kıymet bilmektir. Günümüz dünyasının en yoksul ve yoksun olduğu şey kadir kıymet bilen insanların azlığıdır. Ne yazık ki insanlar, çoğu zaman hayatın rutininde kaybolarak sahip oldukları nimetlerin, imkânların, zamanın, mutluluğun, huzurun, güvenin, barışın, sağlığın, ilmin, dinin ve imanın değerini fark edemiyorlar.
Annenin, babanın, kardeşin, eşin, evlatların, akrabaların, dostların, komşuların, büyüklerin ve küçüklerin kadr-u kıymetini pek bilmiyorlar. Bitkiler ve hayvanlar gibi canlı varlıklarla; toprak, su, hava, dağ gibi cansız varlıklara gereken önemi vermiyorlar. Ta ki sahip oldukları şeyler bir gün ölünce, yitince ve bitince onların ne kadar önemli olduğunu anlamaya başlıyorlar ama o zaman da çoktan iş işten geçmiş oluyor. “Her şeyin değeri yokluğunda kaimdir” ve “Her şey zıttıyla kaimdir” diye boşuna söylememişler. Her şeyin kıymetini onun zıttıyla veya yokluğuyla anlıyoruz maalesef.
İnsan kolay ulaştığı, çok az emek, gayret sarf ettiği veya hiç çaba göstermediği şeylerin kıymetini pek bilmez. Fakat yaşadıkları hayatın ve bu hayatın sunduklarını görmeyen, gereği gibi değerlendirip önemsemeyen ve kıymetini bilmeyen insanlar, tıpkı suyun içinde iken hiçbir zaman suyun değerini bilmeyen ve günün birinde sudan mahrum kalınca da çırpınıp duran balık gibidir. Bu vahim durumu 16. yüzyıl şairi Hayâlî ne güzel dizelere dökmüş:
Cihân-ârâ cihan içindedir ârâyı bilmezler
Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler.
Yani balıklar denizdedir ama içinden çıkana dek denizde olduklarını bilmezler. Lakin bizler sahip olduklarımızın kıymetini bilmeliyiz.
Şayet elimizde olanların kıymetini bil(e)mezsek, elimizdekilerin kıymetini bilen ellere geçecektir.
Oscar Wilde’nin, ‘’Günümüzde insanlar, her şeyin fiyatını biliyor ama hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar.’’ şeklinde bir sözü var.
Hep sormuşumdur kendime, insanoğlu birinin veya bir şeylerin kıymetini neden bil(e)miyor, diye.
Oysa ki akıllı insan; sahip olduklarını yitirmeden ve sevdikleri ölmeden önce sağlıklarında onların kıymetini bilendir. Unutulmamalıdır ki kusursuz, eksiksiz, günahsız ve hatasız hiçbir insan yoktur; yani hiç kimse dört dörtlük değildir. Ve her birimizin kusuru, hatası ve günahı olduğuna göre sevdiklerimizle olan ilişkilerimize, söz, tutum ve davranışlarımıza dikkat etmeliyiz.
Onları maddi manevi şeylerden yoksun bırakmaktan, incitmekten, üzmekten ve kırmaktan kaçınmalıyız.
Günümüz modern bireyi(!) ben merkezlidir ve ne yazık ki olanla yetinmeyip her şeyi kendi doğal hakkı olarak düşündüğü için etrafındaki kişileri ve şeyleri gör(e)memekte, onların farkına var(a)mamakta ve kıymetini bil(e)memektedir. Bu benciller yaşadığı hayattan sürekli şikâyet eder dururlar. Hâlbuki bilmiyorlar ki şikâyet ettikleri yaşam belki de bir başkasının hayalidir.
İnancımız, özellikle ve öncelikle insanın kendi nefsine -arzu ve isteklerine- sınır koymasını, hak etmediğine el uzatmamasını, sahip olduklarına şükretmesini, elindekilerle yetinmesini ve onları yitirmeden önce de kadrini-kıymetini, değerini bilmesini öğütlemektedir.
Dostlar! Yer, gök ve ikisinin arasındakiler bize, biz de birbirimize emanetiz. Eğer emanetlerin değerini bilmezsek, münkir insanın huyu olan nankörlük çukurunda debelenip dururuz. Yaşamın kıymetini anlamamız ve sahip olduklarımızın değerini bilmemiz için Mevlana’dan bir söz aktarmak istiyorum.
“Dünya üç gündür; dün, bugün, yarın. Dün geçti, yarının geleceği belli değil. Öyleyse bugünün kıymetini bil.”
Konuyla ilgili olarak son sözü, sözün sultanı Efendimize (s.a.v.) bırakıyorum:
“Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin; Ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin.” (Buharî, Rikak 3.)
Sahi! Siz kadir kıymet bilenlerden misiniz?
Kemal Kahraman
21.07.2024