Gelemem ki Sevgilim
Gitmeli çok uzaklara, daha yakın olmak için sana
Gel diyorsun… En çok sevdiğim elbiseni, en güzel ayakkabını giy! En çok sevdiğim kokunu sür! Saçlarını tara, Dudaklarını yanına almayı unutma!
Gözlerini kısmadan. Kaşlarını çatmadan. Suratını asmadan ve hiç kimseye uğramadan gel.
Dağlarımı delersin! Tüneller mi açarsın! Yollarımı aşarsın, Yeter ki gel! Gel Diyorsun.
‘’Bahane istemem sudan sebepten. Gel ve yanımda kal hepten. İki elin olsa da kanda, bırakmak istemediklerin olsa bir yanda; Bil ki sana karşı büyük bir özlem var bu canda, gel. Gel diyorsun.’’
***
Gelemem ki sevgilim. İstesem de, gel desen de, gelemem ki. Çok yazık sen geç fark ettin beni, ben çok erken vazgeçtim senden! Bir bilsen sensiz hayattan nasıl bıktı bu beden.
Şimdi de bana gel diyorsun.
Tam da uzaklaşmışken senden! Tam da unutmuşken! Tam da sensizliğe alışmışken! Ve alışmışken dört mevsim kokan nefesini teneffüs etmeyi unutmayı.
Ahh, gözlerimi güzelliğiyle kamaştıran tanrı kokulu kadınım…
Kızışan savaşlara inat, yalancı barış çağrılarına nispet seveceğim seni…
Hain dostluklara, ucuz arkadaşlıklara, sahte aşklara, geç gelen baharlara rağmen seveceğim seni…
Ve bir insanı sevmek, yaşama anlam katan en güzel duygudur diyeceğim…
Ama bilsen ne çok mazeretim var gelmemek için. Bilsen kaç mazeretimi göz ardı etmek istiyorum sana gelemem dememek için.
Ah sevgilim, ne çok özledim seni. Ne çok ağlıyorum geceleri. Bilsen kendi kendimi nasıl aldatıyorum. Ne yalanlar söylüyorum. Nasıl kandırıyorum. Sen çağırdığında gelmeyişlerim daha çok koyuyor, şu kahrolası mesafeler daha çok yoruyor beni.
Ah sevgilim, pencerede gözüküp kapılarını aralamayı, sofa da sarılıp dudaklarında sefa sürmeyi, her yerinde dolaşmayı, kıvrımlarında gezinmeyi, tepelerine çıkıp, seninle ulaşılmaz zevklerin en üst noktalarında doruğa çıkmayı, ne çok özledim.
Ah sevgilim, ne çok ayrıldık birbirimizden, ne çok kavuştuk yeniden. Sen bana hiç doymadın, ben sana hep susadım. Bilsen her gece nasıl sulanıyor gözlerim.
Her damla kaynağından çıkan su birikintisinin yolunu bulduğu gibi, gözümün kenarındaki çizgilerden süzülüp, nasıl dökülüyor yastığa, yastık nasıl ıslanıyor ve bilsen nasıl sırılsıklamım sana.
Ah sevgilim, seni özlemek kurt gibi acıkmaya benziyor. Seni özlemek kavurucu cehennem sıcağında ölesiye susamışken, seni içip etrafın cennete dönüşümünü izlemeye benziyor. Seni özlemek bağıra çağıra haykırmak isterken, susmaya zorlanmaya benziyor…
Ah sevgilim… Alıştım sana diyorsun.
Yırtık ve kirli olsa da olur elbiselerin.
‘’Saçların darmadağın olsa da, yalın ayak olsan da gel’’ diyorsun…
Gelemem ki sevgilim…
Gel desende, istesem de, gelemem ki…
Ahmet Sevinç
07.05.2011