TÖRERİST
On altısında bir kızdı daha. On metre ötesinde sıcaklığın oluşturduğu dalga dalga seraba bakıyordu. Bu gerçektende derin bir su birikintisi olsaydı, koşarak kollarına atılmayı hayal etti, son ve canını fazla acıtmayacak bir kurtuluş olarak düşündü bunu… Ne yapmıştı? Ne günah işlemişti de gönlü kaymıştı Şeyhmus’a?
Onun öncesinde sadece gözlerine bakmıştı ve bu bakış damarlarındaki kanın daha hızlı akmasına sebep olmuştu. Daha sonrasında ise ellerini tutmuştu.
Bakmak bir heyecan, dokunmak daha tanrısal bir heyecandı…
Zamanı gelen ölü bir volkanın fokur fokur kaynadığı gibi, ateş basmıştı her yanını.
Bilseydi içindeki bu bakmakla ve dokunmakla tetiklenen ilahi duyguları, daha önce bakmaz mıydı hiç?
Bir daha bırakmamacasına tutmaz mıydı o elleri?
Tutardı…
Kendisiyle evlenmek isteyen ve kendisinden yirmi yaş daha büyük olan evli ve dört çocuklu Mahmut ağabeyinin, kendi ellerinin iki misli büyüklüğündeki kirli, kıllı ve dokunduğunda tiksinti duyduğu, koşarak evlerinin toprak damında iki ayağını karnına çekip ağlamasına sebep olduğu ellerini tutmaktansa, Şeyhmus’un ellerini tutardı…
Neden babası evet demişti Mahmut ağabeye sanki?
Neden kimse O’na fikrini sormamıştı?
Bir kaç büyükbaş hayvan ve bir karış toprak Ondan daha mı değerliydi?
Şeyhmus’ta kendi amcasının kızıyla nişanlıydı, ama hiç istemediydi amcasının kızını. O da Besna’ya kaptırmıştı gönlünü…
Sahi, durum ortaya çıktığından beri hiç ortalıklarda görünmüyordu Şeyhmus, çok korkmuştu: ‘’bize kıyacaklar Besna!’’ Demişti.
Besna: ‘’kaçalım buradan’’ dese de, Şeyhmus dut yemiş bülbüle dönmüştü. Vuracaklar, bize kıyacaklar diyordu da başka bir şey demiyordu…
Ahh okumuş olsaydı, tek başına da olsa gitmez miydi? Ama değil evden kaçmak, şehre gitmesini bile bilmiyordu. Televizyon da sevgililer öpüşürken, ya gözlerini kaçırırdı, yada zaten kanal değiştirirdi babası.
Besna baktı ki Şeyhmus cesaret edemiyor, Mahmut’un ikinci karısı olmaktansa gözünü karartıp ikna etti Şeyhmus’u kendisini kaçırmaya. Ama iki toy aşık ancak şehrin otogarına kadar kaçabildi. Heryerde dikkat çektiler ve yakalandılar Besna ile Şeyhmus’un babasına.
Şeyhmus’un babası: ‘’siz kızı öldürün bizde Şeyhmus’u’’ demişlerdi ama Şeyhmus yoktu ortalıkta. Gerçi hiç inanmıyordu Şeyhmus’u öldüreceklerine, çünkü O erkekti…
***
Ne zaman aklına gelse ödü kopardı. Görmemişti ama yıllar önce Remo amcanın da köydeki kızlardan biriyle ilişkisi olmuş, kızın abisi ve babası O’nu ahıra götürmüşler, ellerini bağlayıp eşarbıyla asmışlar tavana; intihar süsü vermek istemişler. Kız dakikalar boyu çırpınıp durmuş; ölmemiş. Bunun üzerine ağzından boğazına doğru bez sıkıştırmışlar, babası da burnunu tutmuş nefes almasın diye… Olay ortaya çıkmış, baba ve ağabey hapse girmiş, yapılan otopside kızın dört aylık hamile olduğu anlaşılmış.
Bebekle beraber gömmüşler onu…
Kızın annesi hiç konuşmamış o günden sonra, gözyaşları da dinmek bilmemiş. Şimdiki deli hefsé (hafize) oymuş…
Remo amca o zamanlar ortalıktan kaybolmuş, kız tarafının kızı öldürdükleri duyulmuş, iki sene sonra Remo köye haber salmış, verecekleri cezaya (para) razıymış, olan olmuşmuş. Sonrada tarla ve birkaç baş hayvan vermiş diğer baş hayvanlara. Köyde başka bir kızla evlenmiş…
Remo amca, hatta amca değil sadece ”remmo” ya dokunmamışlar. Çünkü o erkekmiş…
Erkekmiş… Yaparmış…
***
Şimdi ise içerde bütün aile toplanmış ciddi bir karar veriliyordu onun hakkında. Zor durumda olan biri daha vardı içerde. Ailenin en küçük erkek bireyi Hüseyin…
Artık okula gidemeyecekti…
Yıllarca büyüyünce ne olacaksın? Diyen büyüklerine, Doktor, Avukat, Savcı, Öğretmen diye sıralamıştı idealindeki meslekleri. Şimdi ise onun ‘’büyük adam’’ olmasını hayal edenler ondan katil olmasını istiyorlardı.
Ama O hala, yarın okula gidecekmiş gibi karalıyordu okul defterini…
‘’Unutma! Bir kurşun kafasına, bir kurşunda karnına, karnındaki döl’üde gebersin’kiii, ibret olsun böyle orospulara.’’ Diye buyurdu oturan boğa…(Besna’nın nişanlısı olan, Mahmut’un babası)
Bir elinde büyüklerin verdiği silahı tutan, diğer elinde kalem, hala okul defterine yazı yazan ailenin en küçük bireyi Hüseyin bir an için bütün şarjörü ilk önce oturan boğa’ya, sonar da öküzlere ve etraflarında el pençe divan oturan köpeklere sıkmayı düşündü, ama sadece düşündü…
Ve tekrar, sanki yarın okula devam edecekmiş gibi, defterini karalamaya devam etti…
O daha önemli bir şeyi düşünüyordu, nasıl canına kıyacaktı kardeşinin…
* * *
Besna’ya ”hele gel böyle, sana diyeceğim var’’ dedi. Evlerinin beş metre ilerisindeki tuvalet olarak kullanılan yaklaşık yirmi metrekare büyüklüğündeki odanın yanında durdular.
Hüseyin, Besna’nın girmesi için kapıyı açtı, Besna girdikten sonra O’da girdi içeri ve arkasından kapattı kapıyı.
Besna bir köle gibi ellerini önünde birbirine tutuşturmuş yere bakıyordu, Hüseyin kardeşinin yere baktığını fark edince serbestçe baktı kardeşine. Kardeşi de baksaydı O’na, O bakamazdı yüzüne, birazdan Azrail’i olacaktı Onun…
‘’Ne duruyon vursana beni, senin bi suçun yok biliyom, sana darılmamışım hadi!’’ dedi Besna.
Hüseyin kardeşine doya doya bakarken, silah tutan elini kaldırdı havaya…
Kuşları kondukları dallardan korku ve endişeyle havalandıran bir silah sesi duyuldu.
Besna’nın babası ve Onun büyük abisi, Mahmut’un babası ile diğerleri kulak kabarttılar… Sonra ağır ağır infaz odasına doğru yürüyüp içeri girdiler…
* * *
Besna oturmuş vaziyette, sırtını duvara dayamış, başparmağı hariç, diğer dört parmağı ağzının içinde, çenesinden aşağıya ince bir kan çizgisi üzerine damlıyor ve korku içinde titreyerek daha da sert ısırıyordu parmaklarını…
Hüseyin yerde yatıyor, şakağında ince bir kurşun deliği var, başının altında yoğun ve katı bir kan gölü oluşmuş gözlerinin içi gülüyor sanki…
Silah sağ elinde tetik kısmı işaret parmağında takılı kalmış…
Sol elinde okul defterinin ortasından yırttığı ve avucuna sıkıştırdığı üzerinde yazı olan beyaz çizgili sayfa…
Babası kağıdı yerden alıp okuyor:
‘’Yıllardır büyük adam olacaksın diye beni okutuyorsun baba, ama katil olarak gönderdiğin sınavdan emekli oldum; başın dik dursun oğlun terfi oldu… Bir de bana sormadan beni nişanlandırdığınız nişanlım beni affetsin, biz Şerif dayının kızıyla birbirimizi seviyoruz, eğer bu size ders olduysa, ondan doğacak olan çocuğum okusun. Hiç olmazsa O adam olsun.’’
Hüseyin…
Ahmet Sevinç
30.08.2011