Kemal Kahraman
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. EN GÜZEL İKİ SÖZCÜK “ANNE-BABA’’

EN GÜZEL İKİ SÖZCÜK “ANNE-BABA’’

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

EN GÜZEL İKİ SÖZCÜK “ANNE-BABA’’

“Anne” kelimesi insanın yüreğinin derinliklerinden çıkardığı en güzel sözcüklerden birisidir. Varlığımızı borçlu olduğumuz annelerimiz, sevgilerin en yücesine ve mutlulukların en güzeline layıktırlar.

Ne kadar tuhaf bir şeydir ki nice insan, hiç tanımadığı kimselere karşı nezaketin ve zarafetin âlâsını sergilerken annesine, babasına veya her ikisine karşı edep ve güzel ahlâk sınırlarını zorlayan yakışıksız söz ve davranışlar sergiliyor..

Birkaç kuruşluk dünya menfaati için anne ve babasını üzenler, azarlayanlar ve hatta dövenler, annesinin yüzüğünü parmağından bileziğini kolundan zorla çıkaranlar, anne babasını evden kovanlar ve hatta onları benzinle yakıp öldürenler dahi var. Yetiştirdiğimiz nesillerin içinden böyle insanlar çıkabiliyor maalesef!!! 

Heyhat! Bir anne-baba bir evde 10 çocuğuna bakabilirken, o 10 çocuğun on tane evi olmasına rağmen, bir anne ve babaya bak(a)mıyorlar. Kimisi parkta yattığı bankta hayatını kaybederken kimisi üç günün ardından tek gözlü odasında ölü bulunabiliyor. Acı ama durum bu.

Birkaç yıl önce anakent bir şehrimizde soğuk bir sonbahar sabahında hastaneye doğru giderken bir mağazanın balkonunda karton kâğıtlar üzerinde geceyi geçirmiş yaşlı birisini görmüştüm. Kendisine balkonda sabahlamanın nedenini sorduğumda; ‘‘ … beni eve almıyorlar.’’ deyişini ve daha fazla bir şey söyle(ye)meden gözyaşlarının içe çökmüş yanaklarından süzülüşünü bir türlü unutamıyorum.

İslâm; önce karnında, sonra kucağında, daha sonra da yüreğinde ve duasında çocuklarını büyüten ve maddi manevi çaba harcayarak onları iyi bir şekilde yetiştirmeye çalışan annelere büyük önem vermiştir.

Yüce Allah, kendisine kulluk ve ibadet görevinin hemen ardından ana babaya iyi muamelede bulunmayı ve onların gönlünü almayı emretmektedir. (İsra, 17/23-24; Nisa, 4/36; Ankebut, 29/8; Ahkaf, 46/15).

Efendimiz de (s.a.s); Allah’a en sevimli amelin anne-babaya iyilik yapmak olduğunu, cennetin annelerin ayağının altında olduğunu, insanlar arasında iyi davranmaya en çok layık olan kişinin anne olduğunu, anne ve babanın kişinin cennetinin ve cehenneminin kapısı olacağını, onları razı etmenin kişiyi cennete yaklaştıracağını, onlara cefâ çektirmenin ise cehennemin kapılarını aralayacağını, ömrünün uzamasını ve rızkının artmasını isteyenlerin anne ve babasına iyilik etmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Cennete girmeye vesile olacak kapılardan birisi şefkat ve merhamet pınarı olan anne babaya iyilik etmektir. Bu kapıdan girme fırsatını yakalamak ya da kaybetmek bizim elimizdedir. Rabbimizin hoşnutluğu anne ve babanın hoşnutluğuna, öfkesi ise, anne ve babanın öfkesine bağlıdır. (Tirmizî, Birr, 3) Allah Teâlâ anne ve babasına isyan edenin cezasını ölmeden önce de dünyada başlatacaktır. (Buhârî, “Eyman”, 16; Edeb, 6)

Anne ve babasını yalnız, kimsesiz ve sahipsiz bırakarak cennet yoluna bariyer koyan bir kişinin; önce imanını ve vicdanını, sonra ahlâkını daha sonra da ibadetlerini gözden geçirmesi gerekir.

Evlatlar, hayattaki en önemli hazine ve en değerli varlıklar olan anne ve babalarına ihsanda (saygıda) bulunmalı, tatlı/gönül alıcı sözler söylemeli, iyi ve güzel davranmalı,  onlara hediye almalı, dua etmeli, onların maddî manevi ihtiyaçlarını gidermeli, hayır dualarını almalı, günah olmayan emirlerini yerine getirmeli, huzurlu bir hayat yaşamalarını sağlamalıdır. Mümkünse anne ve baba her gün ziyaret edilmeli, uzaktalarsa telefonla arayarak sadece sevdiğinizi söylemek bile onları sevindirmeye yetecektir.

Mutluluğun kaynağı olan anne ve babanın ölümlerinden sonra da evlatları; onlara hayır duada bulunmalı, onlar için Allah’tan af dilemeli, onların vasiyetlerini ve taahhütlerini yerine getirmeli, varsa borçlarını ödemeli, kabirlerini ziyaret etmeli, hayırla anmalı, dostlarını ve onlara yakın kimseleri (amca, hala, dayı, teyze gibi) ziyaret etmelidir.

Hz. Peygamber bir gün: “Keşke anne ve babam veya ikisinden biri sağ olsaydı da ben de namaz kılıyor olsaydım. Anne ve babam o anda bana seslenselerdi ve ‘Muhammed, Muhammed!’ deselerdi. Ben de onlara beklemeksizin namaz içindeyken ‘Efendim, efendim’ deseydim.” diyerek anne ve babasına karşı duyduğu büyük hasreti ve sevgiyi sahabesiyle paylaşmıştı.

Kâbe avlusunda annesini sırtında taşıyarak koşar adım tavaf yapan bir adam sürekli olarak “Ben annemin hamalıyım.” diyordu. Bu manzarayı gören Hz. Ömer mırıldanarak: “Keşke benim de annem olsaydı da onu sırtımda gezdirip, ben annemin hamalıyım, diyebilseydim.” demiştir.

Bugün anne ve babasına karşı olan sorumluluklarını yerine getirmeyen evlatlar, yarın öpecekleri bir el, bağırlarına basacakları bir gönül ve “Anne!” veya Baba!” diye seslenecekleri birisini bulamayabilirler. Çünkü yarın çok geç olabilir…

Ey Rabbimiz! Amellerin hesap olunacağı gün; beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!” (İbrahim, 14/41)

Kemal Kahraman

25.05.2024

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir