İSÂRI DUYDUNUZ MU?
İnsanları dünyada ve ahirette gerçek mutluluğa ve huzura kavuşturacak ahlaki ilkelerden biri -maalesef günümüzde ismi bile tamamen unutulmuş ve terk edilmiş olan- isârdır.
Bencilliğin (egoizm), cimriliğin ve enâniyetin karşıt anlamlısı olan diğerkâmlık/özgecilik olarak da bilinen ve cömertliğin de zirvesi olan isâr, “Bir kimsenin kendisi muhtaç olduğu halde sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak için kullanması, yardım ve başka konularda başkalarını/mü’min kardeşlerini kendi nefsine tercih ederek can veya malla özveride bulunması bunu yaparken de dünyevi hiçbir çıkar ve menfaat gözetmeksizin sadece Allah’ın hoşnutluğunu gözetmesidir.”
İnsanî ilişkilerin güçlendiği, muhtaçların azaldığı, her kesimden insanın birbirine saygı, sevgi, ülfet, şefkat, merhamet duyguları beslediği, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşçe birlik ve beraberlik içerisinde, haksızlıklardan uzak bir şekilde yaşadığı, refah seviyesi yüksek, sağlıklı ve huzurlu bir toplum; haset, enâniyet/bencillik, cimrilik, kıskançlık, açgözlülük ve dargınlık gibi duygularla değil, bunların yerine cömertlik, fedakârlık, paylaşma, yardımseverlik ve isâr duygularının hâkim olmasıyla mümkündür.
Üzülerek ifade etmeliyim ki; teknolojinin geliştiği, maddi imkânların arttığı fakat manevî hayatın bozulduğu, hırs ve tamahın çoğaldığı, benlik kavgasının arttığı, insani ve islami değerlerin yozlaştığı günümüzde; insanlar arasındaki dostluklar, düşmanlıklar ve tüm ilişkiler Allah rızasına değil de çıkar ve menfaata dayanmaktadır.
Tamamen dünyevileşen/sekülerleşen, bencilleşen, cimrileşen, kendinden başkasını düşünmeyen ve her şeyi maddî menfaate göre değerlendiren günümüz insanı; dini değerlerden, güzel ahlaktan, fedakârlıktan, aileden, toplumdan ve dünyadan uzaklaşmış ayrıca çevresindeki muhtaçları, mağdurları, mazlumları, biçare insanları görmediği gibi dünyanın çeşitli yerlerinde de açlıktan, susuzluktan ve savaştan dolayı ölen insanları görmez hale gelmiştir. Bütün bunların neticesinde kin, nefret, şiddet, haset, vefasızlık, nemelazımcılık, vurdumduymazlık, yalnızlık ve israf alabildiğine yaygınlaşmıştır. Hâlbuki hayat kitabımız Kur’ân insanlardan/inananlardan, aileden ve toplumdan hak, hukuk, adalet, sevgi, hoşgörü, kardeşlik, fedakârlık, yardımseverlik, infak, cömertlik ve isâr gibi ahlaki erdemlerin yaygınlaştırmasını istemektedir.
Cimrilik hastalığının ilacı olan isâr, Allah için vermenin genel adı olan sadaka ve infakın da doruk noktasıdır. İsâr; Allah’a inanan ve şükür eden, O’na sevgi ve muhabbet besleyen; önce başkasının/din kardeşinin huzur ve iyiliğini düşünen, sevinci ile huzur bulan, narin kalplilerin ve ince ruhluların işidir. Yoksa isâr; malının putperesti olanların, ahireti unutanların, başkalarının varlığını hissetmeyecek kadar yalnızlaşanların, paylaşma şuuruna eremeyenlerin kısacası bencillerin işi değildir.
Bugün unutulan ahlaki bir erdem olan isârı tekrar hatırlayarak Yüce Allah’ın bize ihsan ettiği her şeyde, kendi önceliğimizi geri plana atarak, ne maddi bir karşılık ne de bir ödül veya teşekkür beklemeden sadece Allah rızasını umarak akrabaya, dosta, komşuya, hastaya, kimsesize, muhtaca, aça, yoksula, yetime ve esire infakta bulunmalıyız. Bu infak mal veya para verme, maddi ihtiyaçları karşılama şeklinde olabileceği gibi; bedenle yardım etme, dua etme, hizmet etme ve emek harcama şeklinde de olabilir. Günümüz dünyasında maddi ve manevi anlamda isâr duygusuna sahip bir neslin yetişmesi zorunluluk hâline gelmiştir.
Yüce Allah Haşr, 59/9. âyetinde; muhacir kardeşlerine mallarıyla infakta bulunmak suretiyle cömertliğin ve fedakârlığın zirve noktası olan mal ile isârın en güzel örneğini sergileyen ensarı şöyle övmektedir. “… Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Can ile îsâra da güzel bir örnek şöyledir: Hâris b. Hişâm, Ayyâş b. Ebû Rebîa ve Ebû Cehil’in oğlu İkrime, Yermük savaşında yaralanarak ölümün eşiğine gelmişlerdi. Hâris, içmek üzere su istedi. Fakat İkrime’nin de susamış vaziyette olduğunu fark edince “Bu suyu İkrime’ye götür” dedi. İkrime suyu alırken, Ayyaş’ın kendine baktığını görünce, suyu içmeyerek “Bunu götür Ayyaş’a ver” dedi. Fakat su Ayyaş’a yetişmeden Ayyaş öldü. Bunun üzerine su getiren İkrime’ye koştu. Fakat İkrime de ölmüştü. Hemen Hâris’in yanına koştu. Hâris de ölmüştü.
Bu ve buna benzer isârın en güzel örneklerini peygamberin, sahabenin ve onların yolundan gidenlerin yaşamlarında görmek mümkündür.
Sahi! Siz hiç isârı duydunuz mu?
Kemal Kahraman
28.03.2024